Hava biraz puslu.
Gözlerim gördükleriyle yetinmek zorunda.
Fakat artık iyi şeyler görmüyorlar.
Ne kadar da normal geliyor artık ölümler bize.
Seni bir vicdansızın yüzünden kaybetmek dünya için iyi bir haber değil.
Çünkü bir gün öleceğimi biliyor olmak güzel bir intihar için yeterli geliyor bazen.
Eminim güneş bir şeyler bilseydi doğmazdı bu dünyaya.
Bazen tenimi öyle bir yakıyor ki bir şeylerin farkında gibi hissediyorum.
Bir nefes almak istiyorum hatta deli denilmeden inanmak mutluluğa
Bir sigara yakmak zararıma, su bardağında şarap içmek, aynı bardaktan su.
Sonrası tanrıyı aramak.
Sonrası bulamamak.
Ne diye bakıyorum hala gökyüzüne?
Neden hala merak ediyorum denizin derinliklerini?
Genç yaşımda yeryüzünden nasıl olur da kestim umudumu?
Niye bu kadar çabuk üzerime yakıştığı grisi şehirlerin?
Kendimize ağaçtan, denizden, gökyüzünden renkler seçelim seninle.
Gökkuşağından korkanlara inat, kabul edelim aşkı aşk olarak.
Bunca insandan kaçıp sığınmak istediğim yer neresi benim?
Neden merak ettiğimi sormak yerine,
Nasıl keşfedeceğimi bilmelerini isterdim arkadaşlarımın... okyanusun derinliklerini.
Bu bir intihar mektubu değil, yaşayan birinden beklemelisiniz çünkü bunu.
Ben sadece yaşatmak için uğraşıyorum.
Üstelik köle gibi de değil, bir karşılığı yok çünkü.
Bana yaşayabileceğim bir hayat verilmedi.
Bunca şeye rağmen sen ne hoşsun!
Sanki tanrı aşkı deneyim etmek için çıkardı karşıma seni.
Fakat yüzün, sana ulaşamayacağım güzellikte.
Tüm bunlara rağmen,
Bir gün seni kaybetme korkusuna kazanmaya cesaret edeceğim.


Burada son zamanlarım.
Yarın artık umut dolu değil, bu yüzden merakım yok.
Bir yer buldum... ateşten.
Keşke tanrı böyle tanıtmasaydı kendini, onu da severdim.
Güzel bir intihar sofrası.
Sevdiğim insanları çağırdım.
Sonra tek başına içilir mi dedim, içtim.
Sağa sola dönüp uyuyamayacak kadar değil,
Ölümün mantıklı geleceği kadar.
Kendimle konuşmak istedim.
Ölüymüş gibi davranmam gerek,
Bu yüzden gölgemle olmaz.
Ayna karşısına geçtim.
Karşımda hala yaşıyormuş gibi bir adam.
Bir darbeyle paramparça ettim.
Şimdi daha iyi yansıtıyor beni gördüğüm görsel.
Ellerim boş,
Her zaman olduğu gibi şu anda masumum.
Avuçlarımı havaya kaldırdım,
"Tanrım, benden sana zarar gelmez." der gibi.
Bir şimşek çaktı, sonra bir gök gürültüsü.
"Benden sana gelir." der gibi.
Bensiz yaşamayı öğrenecek sevdiklerim.
Eminim, daha sağlam basacaklar ayaklarını yerlere.
Kıyafetlerimi koklayıp, çocuk gibi ağlayacak annem.
Sevdiğim şarkıları dinleyip daha çok üzülmek isteyecek sevgilim.
Hiçbir yerde fotoğrafımı bulamayacaklar, bu günü düşünerek çekilmedim çünkü.
Bense... ölmüş olacağım.
Var olduğum gibi bilinmeze yok olacağım.

 Kulaklarına taktığı kulaklıktan duyduğu violin sesi, sanki düşüncelerini duymamasına neden olacak kadar yüksekti. Eğer ne düşündüğünü bilseydi, savaşı kaybetmiş tanrılardan barışı dilemezdi. Ne zaman tanrıyla konuşmayı denese gözlerini kapar, neye benzediğini bilmediğini hatırlayınca ayna karşısında sürdürürdü sohbetini. Bir kez onu öyle yakalayınca, kiminle konuşuyorsun sorusuna, aynadaki yansımasına bakıp, "tanrıyla" dedi. Daha çok açtı telefonundan, ruhunu dinlendirmek yerine öfkesini alevlendirmeye neden olacak violin sesini. Şişmiş gözaltlarından akan gözyaşlarını sigara kokan parmaklarıyla silerken tanrının önünde eğilmedi. "Bugün de benden olsun." dedi, tanrının en çok neye dikkat ettiğini iyi bilir gibi. Bu yoksulun tek çaresi olan tanrıya yaptığı en büyük zenginlikti. Dudaklarına kırmızı ruj sürmüş otururken karşısında tanrının, benim aklıma kan geliyor, tanrınınsa yangın. Hayatın güzelliklerinden biraz olsun bahsetmeye kalksa, kapısını çalıyor cehennemlik günahların. Bazen violin öyle bir giriyor ki, sessizliğini bozup ağırlığını hissettirmek istiyor tüm suskunlukların. Ve sonunda, "Kızma, sen diye diye sen gibi olduk." diyor, umursamayışlarını düşününce insanların. Kulağında bir çello sesi, violinden hemen sonra. "Bana bugünümden bahset," diyor, "yarınımı sorma. Senden insanlar için iyilikler bekliyorum, benim ki karma. Artık güzel şeyler beklemek bile paranormal."

 Nasıl ölebilirim diye içinden geçiriyor yine. Bir türlü cevabını verememesi yüzünden hala hayatta olması kendisine kızmasına neden oluyor. "Ölmek için güçlü olmam gerekiyorsa eğer yaşamak için pek bir şey yapmamam güçsüzlüğümden midir?" diye geçiriyor aklından. Sonra yine siktir ediyor, kendisine fayda sağlamak için oluşturduğu yalnızlığa dem vurur gibi. Kendisiyle uzun zamandır baş başa ve hepsi bu. Bazen konuşmak için karşısına geçtiği ayna karşısında hep aynı sesleri duymaktan, hep aynı mekanı düşünmekten, hep aynı zamanda kaybolmaktan sıkılmış gibi bir hali var. Biri gelse değiştirebilir cümlesini kullanıp, mucizelere inanan aptal insanlar gibi bir hayalin peşine düştü aklı. Ona bu düşüncenin güçsüzlük olduğunu söyleyecek hiç kimsesi yoktu. Yarın bir gün hatasının farkına vardığında keşke insanlar beni kaybetmeseydi diyecek. Büyük ihtimalle yine sigarasını alıp, ayna karşısına geçip, bir mum yakmakla öfkesini dindirmeye çalışan insanlara olan öfkesini dindirebilmek için dünyayı yakmakla ilgili düşüncelerin zevkinde kaybedecek kendini. Her zaman bulmaya çalıştığı kişinin kendisi olduğunu o zaman anlayacak. Eminim yarın yine ölümlerden bahsedecek. Bir can vermenin sıradanlaştığı dünyanın insanlarına kızmakla edecek kahvaltısını. Öğlen saatlerinde elindeki kahveden her yudum aldığından ölen bir insan var deyip üzülecek... Ama diğer insanlar gibi, kendi yok olmasının hiçbir anlam ifade etmeyeceği gerçekliğine.

 Yüzlerce kahve arasından kendine en çok kahveye benzeyeni seçip, sırf, işinden yorgun gelip, derdini ve yarın karşılaşacağı yorucu ve sıkıntılı tüm zamanları kafasından atmak için mecburen televizyonda ne varsa izleyen aile babaları gibi, onlarca dergi arasından bir tane bile dergiye benzeyeni bulamayınca boş düşüncelere kafa patlatıp, vakit öldürmenin güzelliğine kanmak istedi adam. Unutmaya çalıştığı şu anı daha büyük sıkıntılarla yüzleşmek zorunda kaldığı zaman hatırlamak, hatta şu ana geri dönmek için her şeyinden vazgeçeceğinden haberi yokmuş gibi. Zamanında karşı çıktığı için pişmanlık duyduğu bir insanın hayatına eşlik etme eylemine muhtaç, zamanında keyif aldığı için hayatının sonuna kadar yaşamayı tercih ettiği yalnızlığın kendisiyle bir ömür geçemeyeceğini anladığı andan itibaren geç kalmışlık hissiyle geçiriyor hayatını. Yine de geç kalıyor hala, değişmedi hiç. Bugün kendisini mutlu edebilmek için yapabileceği her şeyi yarına erteleyip, yarın ki psikolojisine güvenmenin hatasını gün geçtikçe tekrarlıyor. Son gününün ne zaman olduğunu asla bilmek istemedi fakat bilmiyor olmasıyla sonu yokmuşcasına yaşıyor. Bir masada konuşmayı en çok sevdiği şey iktidarın ya da dünyanın sonuyken hem de. "Düşünecek güzel şeyin yok mu ulan senin?" diye kızıyor kendine. Kahvelik muhabbetler etmek istiyor içinden kendisiyle, rakılık değil. Elini cebine attığı zaman neyle karşılaşırsa onunla karşılaşıyor güzellik denilince. Tüm bozukluklarını bütünlemek için kullandığı cepleri artık delik. Tutamadığı zamanın boş geçmesine kızıp, "Geçip gitti artık yapacak bir şey yok." deyip harcıyor bütün zamanını. Hala yarınlardan bahsediyor, güzel olacak diyor, kendisine sözler verip. Aklına gülebildiği zamanları getirmeyi başarınca gizleyemiyor şaşkınlığını. "Hiçbir şey yokmuşçasına, her şeyi unutup bir anda olsa gülmek, gülmek resmen delilik."

 Hiç hesapta yokken dünyaya gelmiş, istenmeyen bir çocuk olarak ailesinden şiddet gören bir çocuktu. Şimdi de refah için kullanılan bir evlattan başkası değil. Bir hayatı var mı ya da kendisi için mi nefes alıyor, zor soru. Yarın belki kendim için yaşayacağım dese ne kadar zamanı kaldığını bile bilmiyor. Hep kötüyü düşündürtmeleri yüzünden iyiliğin ne olduğunu ailesinin öğrettiği gibi biliyor. Yanlışlar yapması normal olması gereken çocuk yaşta bir daha yapmaması için olmayan varlıklarla korkutulduğundan uyumak için günün doğmasını bekliyor. Bir anlık uykuya dalma halindeyken patlayan kafa sendromu yüzünden başka varlıklar tarafından uyarıldığını düşünecek kadar mahvolmuş bir psikolojiye sahip. Bunca şeye rağmen hayatına giren her insanın kendisinden bir beklentisi olmasına kızmalarla başladı sinir krizleri. Artık "ben" demek istiyor "biz" diyenlere. Sesi ne kadar çıkarsa çıksın anlamayacaklarını bilmesine rağmen. Genç yaşında olmasına özenen ihtiyarların yaşıyor olmarına hevesleniyor. Kendisi için ayırdığı zamanlarda bile kendi kararlarını değiştirmeye çalışan insanların arasından çıkıp bir dal sigarayla nefesleniyor. "Ne olur artık öldür diyor ya da süründür. Belki o zaman gösterirler sevgilerini, yatalak olursam eğer."

 Yine hayaller kur fakat içerisinde ben olmayayım n'olur. Güzel olmalı hayaller, benimle kirletme sakın. Sevemiyorum geleceğe yönelik yaşamayı ve bazen sadece yaşamayı. Bazen uzun bir zaman ölmek istiyorum herkes için, yaşadığım unutulsun. Hiç var olmamış gibi yapmak, varlığın tanımını yok gibi davranarak öldürmek. Siktir edilmeden, siktirip gitmek. Her şeyi istiyorum belki fakat seni değil. Sen beni güzelliğe inandıracak, bununla sevindirecek gibisin. Hiçbir şey olmamış gibi gülmek, onca şeyin farkında değilmiş gibi sevmek seni... Tüm gerçekliğini çiğnemek demek dünyanın. Hiç ölüm yokmuş gibi, savaşlar vs. Birini mutlu etmeye çalışmak ya da ekstra hayatla mücadele. Benim elimden kir eksilmiyor, saçlarım dağınık, giyinmeyi bilmiyorum hala. Sakallarımı düzeltmek için harcayacağım zamanı bile nimetten sayıyorum. Bir kenara bıraktım bunları, dünya güzel olmayınca ben güzel olsam ne olur. Daha ne yangınlar görecek dünya ne darbeler, sen yıkılsan ne olur.